İnsan beyninde “ödül” veya “haz merkezi” olarak adlandırılan bölgelerin varlığı, ilk olarak 1954 yılında psikolog James Olds ve nörobilimci Peter Milner’ın sıçanlar üzerinde yaptığı deneylerle kanıtlanmıştı. Sıçanların beyinlerine elektrotlar yerleştiren araştırmacılar, hayvanların bir kolu iterek beyinlerinin elektriksel olarak uyarılmasını sağladıkları “Skinner kutusu” deneyinde, ödül almak için bu kolu tekrar tekrar ve düzenli olarak ittiğini gözlemledi. Bu, beynin bazı bölgelerinin elektriksel uyarımının güçlü bir şekilde ödüllendirici olduğunu gösteriyordu.

Peki ya insanlar kendi haz merkezlerini uyarma imkanına sahip olsaydı ne olurdu? Bu garip ve etik açıdan şüpheli soru, 1970’lerde Amerikalı psikiyatrist Robert Galbraith Heath tarafından yapılan bir dizi tartışmalı deneyle ele alındı. Heath, beyin uyarımının insanlarda da ödüllendirici olduğunu gösteren ilk araştırmacı oldu, ancak kullandığı yöntemler bugün “etik dışı” olarak değerlendiriliyor.

B-19 vakası: Kendi kendini uyaran hasta

Heath’in incelediği en dramatik vakalardan biri, kronik depresyon, sanrılar, intihar düşünceleri, epilepsi ve eşcinsellik için “tedavi gören” genç bir adamdı. Çalışmalarda sağlanan düzen sayesinde “B-19” olarak adlandırılan bu hasta, kendi beynindeki elektrotları bir düğmeye basarak aktive edebiliyordu.

Amerikalı nörobilimci Profesör Kent C. Berridge’in incelemesine göre, B-19, beynindeki septal/akkumbens/pallidal bölgesine bağlı elektrotları “açgözlülükle kendi kendine uyarıyordu.” Hasta, her seansta cihaza üç saate kadar bağlanıyordu ve düğmeye defalarca basıyordu. Heath, hastanın bir seansta 1.200, başka bir seansta 1.500 kez düğmeye bastığını, cihaz elinden alındığında ise daha fazla uyarım için yalvardığını bildirdi. Bu sırada diğer bölgeleri uyaran düğmelere ise birkaç seferden fazla basmıyordu.

Cinsel yönelimi “değiştirme” girişimi

Daha da tartışmalı olanı, B-19’un tedavisinin bir kısmı, o dönemde kabul gören ancak bugün bilim dışı ve tehlikeli olduğu bilinen “cinsel yönelimini değiştirmeyi” amaçlıyordu.

Deneyin ilerleyen aşamalarında, hastanın tepkilerini izlemek için kendisine heteroseksüel pornografi izletildi. Beyin uyarımı ile birleştirildiğinde, Heath hastanın orgazm olabildiğini iddia etti. Deneyi daha da ileri götüren Heath, durumun anlatıldığı genç bir seks işçisi tutarak hastanın cinsel ilişkiyi tamamlayabildiğini bildirdi. Heath, bunu, beyin stimülasyonunun bir “başarısı” olarak görüyordu.

Ancak B-19’un düğmeye defalarca basması, gerçekten “haz” duyduğu anlamına gelmiyordu. Profesör Berridge, hastanın deneyime dair bildirdiği “haz” duygularının belirsiz olduğunu savundu. Berridge’e göre, uyarım aslında hastanın güçlü bir cinsel uyarılma ve ilgi duymasını sağlıyordu. Başka bir deyişle, elektrik, hastayı normalde onu heyecanlandırmayacak uyarıcılara karşı bile cinsel olarak tahrik ediyordu. Dolayısıyla, hastanın yaptığı şey haz arayışı değil, yoğun bir arzu veya dürtü tatmini arayışıydı.

Çalışmanın kendisi bile, deneyimin hem B-19 hem de seks işçisi için kaygı verici olduğunu kabul ediyordu. Kalıcı bir etki bildirilmemesi ve deneylerin etik açıdan sert eleştirilere maruz kalması, bu tür araştırmaların modern psikiyatride neden terk edildiğini açıkça gösteriyor.