Günümüzde kişiselleştirilmiş ve kullanıcı odaklı hizmet sunmak artık sadece bir tercih değil, zorunluluk haline geldi. Bu dönüşüm, kurumları ellerindeki veriyi çok daha dikkatli ve stratejik bir şekilde yönetmeye mecbur bırakıyor. Sağlık hizmetlerinden belediyelere, bankalardan yazılım firmalarına kadar geniş bir yelpazede yer alan pek çok kuruluş, artık veriyi yalnızca toplamakla kalmıyor; onu saklama, düzenleme ve doğru kullanma sorumluluğunu da üstlenmek zorunda kalıyor.

Ancak gerçek tabloya bakıldığında, birçok kurum bu konuda ciddi sorunlarla karşı karşıya. Kısa süre önce yapılan bir araştırma, kurumların %39’unun veri yönetimi konusunda halen sağlam bir altyapıya sahip olmadığını gösteriyor. Yıllar boyunca farklı yöntemlerle gelişi güzel toplanan ve koordinasyondan yoksun şekilde saklanan veriler, zamanla işlevsiz hale geliyor. Eksik bilgiler, mükerrer kayıtlar ve entegrasyon problemleri derken, veriler giderek “kirli” bir yapıya bürünüyor.

Veri kirliliğinin sebepleri yalnızca teknik eksikliklerle sınırlı değil. Farklı sistemler arasında kurulamayan bağlantılar, kurumların ortak bir veri altyapısı oluşturmalarını da engelliyor. Örneğin, 2024’te finans sektöründe yapılan bir analiz, firmaların %44’ünün verilerinin farklı lokasyonlara dağılmış olması nedeniyle yönetimde zorlandığını ortaya koydu. Bu durum, sadece operasyonel aksaklıklara değil, aynı zamanda maliyet artışlarına da neden oluyor.

Kurum içindeki farklı departmanların veri paylaşımı yapmaması da ciddi bir sorun olarak öne çıkıyor. Örneğin bir bankanın satış ve pazarlama ekipleri aynı müşteriyle çalışsa bile, ellerindeki bilgiler farklı olabiliyor. Benzer şekilde, bir belediyede sosyal hizmetler birimiyle temizlik işleri birimi aynı vatandaşa ulaşmaya çalışırken veri paylaşımı olmaması nedeniyle zaman ve kaynak kaybı yaşanabiliyor.

Kirli veri, doğru kararları engelliyor

Dağınık ve doğrulanmamış verilerle çalışmak, kurumların analiz ve karar süreçlerini doğrudan etkiliyor. Kirli veri, hatalı çıkarımlar ve yanlış stratejilerle sonuçlanabiliyor. Bu da hem müşteri memnuniyetini hem de hizmet kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Özel sektördeki firmalar, esnek ve hızlı veri kullanımına dayalı çalışan rakiplerine karşı geride kalırken; kamu kurumları ise hizmetlerini gerçekten ihtiyaç sahiplerine ulaştırmakta zorlanabiliyor.

Veriyle ilgili bir diğer kritik başlık ise sahiplik. Birçok kurumda veri yönetimi yalnızca IT departmanlarının sorumluluğuna bırakılmış durumda. Oysa veriyi günlük olarak kullanan kişiler genellikle pazarlama, müşteri hizmetleri, insan kaynakları gibi operasyonel departmanlar. Bu nedenle, sadece teknik altyapının değil, aynı zamanda bir veri sahiplenme kültürünün de kurum geneline yayılması gerekiyor. Her çalışanın veri konusunda bilinçlendirilmesi, sürecin en önemli adımlarından biri haline geliyor.

Veri temizliği için yeni nesil teknolojilere ihtiyaç var

Veri temizliği, yalnızca manuel olarak çözülebilecek bir sorun olmaktan çıkmış durumda. Artık kurumlar, büyük hacimli verileri yönetebilmek için yapay zeka ve makine öğrenimi gibi teknolojilere yöneliyor. Bu sistemler, tekrar eden kayıtları tespit edebiliyor, tutarsız verileri ayıklayabiliyor ve ileriye dönük analizler için sağlam zeminler oluşturabiliyor. Böylece yalnızca geçmişin hatalarını düzeltmekle kalmıyor, gelecekte daha isabetli kararların önünü açıyor.

Bu teknolojilerin doğru şekilde entegre edilmesi, zamanla insan kaynağının daha stratejik alanlara kaydırılmasına da olanak sağlıyor. Özetle, veri yönetimi artık yalnızca teknik bir görev değil, kurumların sürdürülebilirliği için hayati bir stratejiye dönüşmüş durumda.