Milyonlarca insanı etkileyen ama neredeyse hiç konuşulmayan virüs: HTLV-1 nedir?
HIV ile aynı aileye ait olan HTLV-1 isimli retrovirüs, milyonlarca insanı etkiliyor ancak neredeyse hiç gündeme gelmiyor. Bilim dünyası şimdi onu daha yakından tanımaya ve kontrol altına almaya çalışıyor.
Dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen ama neredeyse hiç konuşulmayan bir virüs var: Human T-lymphotropic virus type 1, yani HTLV-1. HIV ve HPV kadar bilinmese de, bu virüs en az onlar kadar önemli bir sağlık tehdidi oluşturuyor. Üstelik yıllardır aramızda.
HTLV-1, HIV ile aynı aileye ait bir retrovirüs. İlk kez 1980 yılında tanımlandı. Kan yoluyla, cinsel temasla ve anne sütüyle bulaşabiliyor. HIV gibi, vücuda bir kez girdikten sonra ömür boyu kalıyor. En tehlikeli yönlerinden biri, virüsün insan hücrelerinin içine yerleşerek bağışıklık sisteminden gizlenebilmesi. Yani vücut, içinde bu virüs varken bile onun farkına varamayabiliyor.
Dünya çapında milyonlarca taşıyıcı var
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2012 verilerine göre, dünya genelinde 5 ila 10 milyon arasında insan HTLV-1 taşıyıcısı. Ancak birçok ülkede bu virüs için düzenli tarama yapılmadığı için gerçek sayı çok daha yüksek olabilir. Ayrıca virüs, kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülüyor, fakat bu farkın neden kaynaklandığı henüz net değil.
HTLV-1’in coğrafi dağılımı da dikkat çekici. Japonya’nın güneybatısı, Sahra Altı Afrika, Karayipler, Güney Amerika, Orta Doğu’nun bazı bölgeleri ve Avustralya’daki yerli topluluklar, virüsün en yoğun görüldüğü alanlar arasında yer alıyor.
İlginç bir nokta da şu: Bu virüs yalnızca yaklaşık 50 yıl önce keşfedilmiş olsa da, bilim insanları onun insanlıkla olan geçmişinin 20 bin yıldan daha eskiye dayandığını düşünüyor.
Belirtileri neler?
HTLV-1 taşıyan çoğu kişi, virüsü yıllar boyunca hiçbir belirti göstermeden taşıyabiliyor. Ancak bazı vakalarda ciddi sağlık sorunları ortaya çıkabiliyor. Virüsle bağlantılı en bilinen hastalıklardan biri, sinir sistemini etkileyen ve ilerleyici bir durum olan HAM/TSP (HTLV-1 ile ilişkili miyelopati/tropikal spastik paraparezi). Bu hastalık kas zayıflığına, spazmlara ve yürüme zorluklarına yol açabiliyor. Nadir de olsa gözlerde, akciğerlerde ve ciltte sorunlar görülebiliyor.
HAM/TSP genellikle ölümcül değil, ancak zaman içinde ilerleyen bir hastalık. Erken teşhisle yaşam kalitesi bir süre korunabiliyor.
HTLV-1’in en ciddi sonuçlarından biri ise yetişkin T-hücreli lösemi/lenfoma (ATL) adı verilen nadir bir kanser türü. İnsanlarda kansere yol açtığı bilinen tek retrovirüs olan HTLV-1, bu yönüyle bilim dünyasında ayrı bir yere sahip. Virüsü taşıyan her bireyde ATL gelişmiyor; bu oran %2 ila %5 arasında değişiyor. Ancak ATL geliştiğinde tablo oldukça ağır. Özellikle agresif türlerinde, tanı konulduktan sonraki yaşam süresi bir yılın altına düşebiliyor.
İlacı var mı?
Yıllardır net bir tedavisi olmayan HTLV-1’e karşı sonunda umut ışığı yandı. Avustralya’daki Walter and Eliza Hall Tıp Araştırma Enstitüsü ve Peter Doherty Enfeksiyon ve Bağışıklık Enstitüsü, on yıl süren bir araştırma sonunda önemli bir başarıya imza attı. Bilim insanları, HTLV-1 enfeksiyonunu canlı bir organizmada ilk kez baskılamayı başardı.
Araştırma kapsamında geliştirilen özel bir fare modeli sayesinde, hem dünya genelinde yaygın olan hem de sadece Avustralya’daki Yerli topluluklarda görülen virüs türleri incelendi. Denemelerde HIV tedavisinde halihazırda kullanılan tenofovir ve dolutegravir adlı ilaçlar kullanıldı. Sonuçlar ise umut vericiydi: Bu ilaçlar, HTLV-1 virüsünü baskılayabiliyor.
Araştırmanın baş yazarlarından Dr. Doerflinger, “Bu ilaçların güvenli olduğunu zaten biliyoruz. Artık HTLV-1 için de kullanılabileceğini gösterdik” dedi. Çalışmanın diğer yazarı Prof. Damian Purcell ise, “Bu virüsün yayılmasını durdurmak ve yol açtığı hastalıkları sona erdirmek için elimizde gerçek bir fırsat olabilir” açıklamasını yaptı.
Araştırma ekibi şimdi bir sonraki adıma geçmeye hazırlanıyor: İnsan denemeleri. Eğer her şey planlandığı gibi ilerlerse, HTLV-1 için özel olarak geliştirilen ilk ilaç tedavilerinin yakın gelecekte kullanıma sunulması mümkün hale gelebilir.
Söz konusu çalışma, bilim dünyasının prestijli yayınlarından Cell dergisinde yayımlandı.
KAYNAK : www.chip.com.tr
Yorum gönder