Zenginlerin su kullanımı, fakirlerin su ihtiyacını nasıl etkiliyor? Cevap bu araştırmada gizli…

Zenginlerin su kullanımı, fakirlerin su ihtiyacını nasıl etkiliyor? Cevap bu araştırmada gizli…

Dünya ısınırken ve Madrid’den Şanghay’a ve hatta İstanbul’a kadar pek çok şehirde kuraklık tehlikesi yaşanırken, aklınıza suyun nadir bir kaynak olduğu Mad Max tarzı bir gelecek gelebilir. Ve bu gelecek korkusu, bazı ilginç durumların da yaşanmasına neden olabiliyor. Örneğin sıradan Kaliforniyalılar su kesintileri ile boğuşurken, film yıldızlarının istedikleri kadar su kullanması ile bunun bir versiyonunu şimdiden görmeye başladık.

Araştırmacıların Nature Sustainability’de yayınladıkları bir çalışma, zengin ve ünlülerin yaşam tarzlarının su kıtlığında tam olarak nasıl bir rol oynadığını cevaplamaya çalışıyor. Yaptıkları analizler, dünyanın dört bir yanındaki şehirlerdeki “seçkin” kesimlerin muazzam miktarda su kullandığını ve etkilerinin kentsel su kaynağı üzerinde iklim değişikliği veya nüfus artışı kadar yıkıcı olabileceğini buldu.

İsveç’teki Uppsala Üniversitesi’nde araştırma görevlisi ve çalışmanın baş yazarı Elisa Savelli, Earther’a gönderdiği bir e-postada “Uzun vadede, bu seçkinlerin adaletsiz ve sürdürülemez davranışları ortak su kaynaklarını tüketecek, kuraklığı daha şiddetli ve su krizlerini daha sık hale getirecek” diye yazdı ve devam etti: “Bugünün ve yarının kentsel su krizlerini, diğer tüm faktörler kadar sosyoekonomik eşitsizlik de yönlendiriyor.

Kourtney Kardashian gibi ünlüler…

Haneler için su bütçeleri belirlenen ve bütçe aşımlarına parasal cezalar verilen Kaliforniya’da Kourtney Kardashian gibi ünlülerin inanılmaz su kullanımlarıyla manşetlere çıkması sonrasında ortalama bir gözlemci, zenginlerin muslukları kuruttuğunu apaçık görebilir. Ancak Savelli, geçmiş akademik araştırmaların çoğunlukla popülasyonlar arasındaki ortalama su kullanımına odaklandığını ve sosyoekonomik durumun aynı yerde yaşayan farklı insan gruplarında su kullanımı üzerindeki etkisini ölçmediğini söyledi. Savelli ve ekibi, zengin insanların su kullanımının kentsel yaşam üzerindeki etkisini daha yakından incelemek için çalışmalarını başlattı.

Modelleri için bir çerçeve olarak Güney Afrika, Cape Town’a odaklandılar. Güney Afrika, dünyadaki ülkeler arasında en büyük servet açığına sahip yer ve Cape Town 2010’ların ortalarında o kadar şiddetli bir su kriziyle karşı karşıya kaldı ki, sıfırıncı gün olarak bilinen bir felaketle neredeyse şehrin suyu bitmek üzereydi. Cape Town uç noktalarda bir çalışma gibi görünse de, ülkelerdeki gelir farkı artarken ve gezegen ısınmaya devam ettikçe, gelecekte daha fazla şehir Cape Town’a benzeyebilir.

Otomobil yıkamak ve bahçeler

Araştırmacılar, şehrin büyük ölçüde ayrılmış farklı popülasyonlarında su tüketimini modellediler ve farklı sosyal grupların kuraklığa nasıl tepki verdiğini incelediler. Alt ve orta gelir grubundaki insanlar suyu daha çok içme ve hijyen gibi temel ihtiyaçları karşılamak için kullanırken, Cape Town’daki üst sınıf grupların suyu büyük miktarlarda yüzme havuzları, bahçeler ve otomobil yıkamak gibi lüksler için kullandığını buldular.

Bu aşırılıklar, Cape Town’daki seçkin kesim nüfusun sadece %12’sini oluşturmasına rağmen, şehrin suyunun %52’sini kullandığı anlamına geliyordu. Araştırmaya göre, kamu suyunu kullanmadıklarında bile seçkinlerin özel kuyulara daha fazla erişimi var ve bu da değerli yeraltı suyu kaynaklarının tükenmesi riskini taşıyor.

Sıfırıncı Gün olayı genellikle öncesinde gelen daha büyük kuraklık ve yağış açığı bağlamında tartışılır. Ancak araştırma, şehirdeki her sosyal grubun aynı miktarda suyu ihtiyaçlar için kullanıp kullanımını havuzlar ve bahçeler gibi gereksiz şeylerle sınırlasaydı, krizin en kötü etkilerinden kaçınılabileceğini söylüyor. Çalışma, “Cape Town’daki Sıfırıncı Gün kuraklığı gibi su krizleri de seçkinlerin şehrin eşitsiz güç dinamiklerinin neden olduğu sürdürülemez uygulamalarının bir ürünüdür” diyor.

Çalışma, eşitsizliği dikkate almayan iklim değişikliğinin su mevcudiyeti üzerindeki etkilerinin analizlerinin, konuyu tamamen çözememe riski taşıdığına işaret ediyor: “Apolitikleştirilmiş analizlerin sorunu, genellikle aynı mantığı sürdürmesi muhtemel teknokratik çözümlere yol açması ve bunun sonucunda en başta su krizine katkıda bulunan düzensiz ve sürdürülemez su modellerini yeniden üretmesidir.

Sosyal Medya'da Paylaş

Yorum gönder